
Zalimin sofrasında doyan da zalimdir!
Bir masal anlatıyor Hasan Ali Toptaş, hepimize…
Öyle bir masal ki bu; her birimiz hem anlatıcısı hem de -olmaz olasıca- dinleyicileri/ izleyicileriyiz aslında. Korkaklığımızla, çıkarcılığımızla, iki yüzlülüğümüzle…
Her sabah gazetelerde gördüğümüz 3. sayfa haberlerinden ya da akşamları açık televizyondan biz istemesek de evlerimize sızan şiddet haberlerinden oluşan bir masal üstelik… Her duyduğumuzda “Oh, neyse ki bunları yaşayan ben değilim.” dediğimiz, bunun için sevinirken bir yandan da üzülüyormuş gibi yaptığımız bir masal…
Kuş kadar bedeniyle koca insanların bile katlanamayacağı eziyetlere direnmeye çalışırken, insanlara “numarasını” yapsın diye kör bir bıçak ucuyla dürtülmekten yılıp kuş olup uçan Güldiyar’ın masalını…
Bütün bunlar yaşanırken herkesin nasıl sadece izlediğini, ismi önemsiz muktedirden korktuğu için nasıl sessiz kaldığını, hatta diğer izleyenlere eğlencelik çekirdek, simit satarak alçaklığı nasıl kazanç kapısı haline döndürdüğünü anlatıyor…
Çuvaldızı hepimize saplarken iğneyi kendine batırmaktan korkmadan hem de…
Önce bir ağaç dalına, orada taşlanıp huzuru kaçınca bir dama tüneyen, elinden kendi lisanınca anlatmak için ötmekten başka bir şey gelmeyen Halil olmayı göze alarak…
Bir masal anlatıyor Hasan Ali Toptaş, hepimize…
Bizim başımıza gelmediği için sevindiğimiz ama iki yüzlülüğümüz nedeniyle üzülür gibi yaparak dinlediğimiz müthiş bir masal…
Anlatıyor anlatmasına da sonra ne mi oluyor?
“… ağrısı sızısı, gamı kasaveti olmayanlar uyuyor, içinden kafasına takılan şeyi izah etseydim şimdi yârimden ayrılmaz, mis gibi onun koynunda yatardım diye geçirenler yastıklarına sarılarak bir sağa bir sola dönüyor, işsizler gözlerini boşluğa dikip acı acı of çekiyor, çocuklar uçurumlarla dolu, korkunç ve karanlık rüyalar görüyor, gemisini yürütmekten başka bir şey düşünmeyenler kafalarının içinde yeni taktikler, yeni manevralar, yeni güzergahlar belirliyor, bebekler altlarına işiyor, hastalar sarı sarı bakıp sarı sarı inliyor, emzikli kadınların meme uçları zonkluyor, ihtiyarlar arada bir uyanıp sessizliği büyüten kendi kalp atışlarını dinliyor ve artık sonunda, şafak söküyor…”
İnsan denilen yaratık, yeni ve kahramanının kendisi olmamasını dilediği masalı beklemeye başlıyor…
Beni Kör Kuyularda
Hasan Ali Toptaş
Everest Yayınları
Kasım, 2019
238 sayfa, 25 TL
Merhaba Ünsal bey,
Bende son otuz sayfasını okumaktayım kitabın. Benim için çok değerli bir yazarın kitabını, sizin gibi değerli olan bir beyefendinin penceresinden görmek için yorumunuzu bekledim. Henüz bitirmemiş olsam bile, aynı hisleri taşıyarak okumuş olduğumuzu fark ettim.
Burada daha çok kitap görecek olmak mutluluk veriyor. İyi okumalar, sevgiler.
Yüreğim yana yana okudum, nefesim kesildi. Bana DAHA’yı okurken hissettiğim tedirginliği yaşattı. Bir yandan daha fazla okuma dur burda derken bir yandan elden bırakamama hissiyle mücadele ettirdi. Huzursuzluğu bu kadar edebî anlattan başka bir yazar yok sanırım. Ya da ben daha okumadım. Yorumunuzu da çok beğendim. Hissettiklerimi bana ayna tutarak yansıttınız. Doğru cümlelerin nasıl kurulduğunu sizden öğrenmek çok keyifli. Teşekkür ederim.
Kitabî okumaya başlamadan önce yorumunuza bakmak istedim.Ne yalan söyleyeyim biraz ürķtüm,çok üzüleceğini bile bile yine de başlıyacağım.Selamlar
Merhabalar,
Kitabı bir oturuşta bitirdim. Bitirdim de bir taş oturdu bağrıma. Güldiyar’ı her gün gazetelerde okuyorum, sosyal medyada görüyorum ve kalabalıklarda oradalar, bizler de aralarındayız! Çok güzel hikaye örgüsü var. Yayında bahsettğiniz Kenzaburo Oe’ye ait Teach Us To Outgrow Our Madness (Kurtar Bizi Bu Delilikten) kitabını okumaktayım. Anlatıcı perspektifi hariç, ne kadar da benzer olduklarını görüyorum. Coğrafyalar, adlar, hikayeler değişiyor ama bu delilik her zaman baki kalıyor. Konuşmanın, iletişebilmenin tek yol olduğunu daha açık görüyor insan.